BAHÇESARAY’IN KURULUŞU

TR
RU EN

BAHÇESARAY’IN KURULUŞU

(Bahçesaray Rivayeti)

 

Menli Giray Han’ın oğlu günün birinde ava çıkmış. 

Kaleden aşağıya, vadiye iner. Kale duvarlarının etrafı ormanla kaplıydı, ormansa avlanacak canlıyla kaynıyordu. Av için çok uygun bir gündü, av köpekleri, tazılar bir sürü tilki ve tavşanı kovalayıp yakalamış, üç yaban keçiyi de kuşatıp avlamışlardı. Şamatalı av eğlencesi sonrasıysa Hanzade tek başına kalmak, dinlenmek istedi. 

Avcılarını, avlanmış hayvanlarla saraya göndererek kendisi ise kara orman derinliğine dalar. Ormanda atından inip Çürüksu nehrinin kıyısına, bir ağaç kütüğüne çömelir. Ağaçların tepelerindeki altın yaprakların parıltısı batan günün nuruyla oynar, suya yansıyordı. Taşlara vuran su akıntının sesi etrafa yayılıyordu. Nehrin karşı kıyısından aniden bir hışırtı sesi gelir. Çalı dibinden hışırtıyla bir yılan çıkmış, arkasından da ikinci yılan sürüklenerek onu takip etmiştir. 

Yılanların arasında ölümüne bir boğuşma başlar. Birbirini sıkı sıkıya sarmalayarak tenlerine zehir iğnelerini batırır, etlerini paramparça yırtarlardı. Boğuşmaları uzun uzun devam etti. Kan revan içinde olan yılanlardan biri artık mecalsiz düşerek karşı koyamaz oldu. Başını çaresiz yere koyar. O arada uzaktaki başka bir çalıdan üçüncü bir yılan sürüklene sürüklene muzaffer yılanın üstüne çullanır. Gene kanlı bir mücadele başlar. Yılan gövdelerinin hırçın halkaları güneş nurunda parlıyordu. Öyle sarılmışlardı ki, hangisinin teni nerede, artık seçilemiyordu. Dövüşe dövüşe bu yılanlar kıyıdan uzaklaşıp çalı arkasına kaymış, göze görünmez olurlar.  Çalı arkasından yalnız hırçın hışırtılarla dalların çatlama sesleri geliyordu.  

Hanzade o güçsüz düşen yılandan gözünü ayıramıyordu. Genç adam şu an Altın Ordu birlikleriyle savaşan kendi babasını düşünüyordu. Çok uzaklarda, Ugra nehri kıyısında zorlu bir mücadele geçiyor. O muharebede Kırımlılar mı Altın Orduluları, Altın Ordulular mı Kırımlıları yenecek, bilinmez. Bu yılanların mücadelesinde Hanzade cesur yılanın timsalinde öz babasını, Menli Giray’ı görmüş. Güçsüz düşen o yılan gibi babası da belki artık kalkamaz hale gelmiştir. Böyle düşünerek Hanzade bir kaç zaman oturmuştur. Fakat birden güçsüz düşen yılanın kıpırdadığını farkeder. Yılan güç olsa da başını kaldırmaya çalışıyordu. Nihayet te kaldırabilmiş. Hırpalanmış vücudunu yavaş yavaş nehre doğru sürükleyerek su içine dalıp gider. 

Hanzade gözlerine inanamaz. Birazdan yılan kendine gelerek, sarsılır. Bir kaç halmeyle yüzer, döner, hız alır. Karşı kıyıya çıktığı zaman vücudunda hiç bir yara berenin izi bile kalmamıştır. Yılan bir kere daha suya dalar ve Hanzadenin bulunduğu kıyıya çıkarak çabuk çabuk bir çalıya saklanır.

Hanzade çok sevinmiştir. Bu, hayra bir işaretti! Ordumuz yeniden canlanacak! Bu canlı sürüngen gibi hayat bulacaktır. Atına hızla binen Hanzade sarayına döner. Kaleye varınca babası Menli Giray’ın dönüş haberini alır. Menli Giray memleketine zaferle dönmüştür. Hanzade nehrin başında gördüklerinin hepsini babasına anlatır. Sıra gelince Menli Giray da Altın Ordu Hanı Ahmet Han’ı mağlüp ettiğini anlatır. Ordu’nun kalbi olan şehrin ortasında Kırımlılara mağlup olan o büyük askeri birliği anlatır. En son zorlu müharebenin nehrin kıyısında geçtiğini de anlatmıştır.   

Oğlunun anlattıkları Menli Giray’ı çok heyecanlandırır. O hevesle Han iki yılanın ölümcül hamleyle tutuştuğu yerde, tam nehrin kıyısında güzellikte eşi benzeri bulunmayacak bir Saray kurdurmaya karar verir. Kurulan Sarayın etrafına afradı da yerleşir. Böylece, Bahçesaray oluşur. 

Mücadeleyle sarılan iki yılan temsilini Menli Giray Hanlık armasına da işletmiştir. Zira Menli Giray çok zeki ve cesur bir hükumdardı.